Louis BAYMAN
20 yıldır İtalyan politikalarını belirleyen Başbakan Berlusconi istifa etti. Bütün iktidarı boyunca büyük kitle hareketleri ile karşı karşıya olan Berlusconi’nin yerine eski bir Avrupa Birlği yöneticisi olan Mario Monti geçti.

Başbakan Berlusconi’nin istifası İtalya’da kutlamalara neden oldu.

Roma’nın dört bir yanından gelen kalabalıklar şehrin merkezinde sokakları doldurarak şenlik yaptılar.

Berlusconi’nin konutunun önüne gelindiğinda kalabalıklar eski partizan şarkısı “Bella Ciao”’yu söyleyerek sloganlar attılar.

Neredeyse 20 yıldır İtalya’nın politik yaşamını belirleyen Berlusconi’nin gitmesi birçoklarının inanamadığı bir olaydı.

Berlusconi gelmiş geçmiş devlet yöneticileri içinde herhalde en saçma, en ırkçı liderlerden birisiydi. Alman Avrupa parlamenterlerine Nazi derken, Barack Obama’ya “güzel bir güneş yanığınız var” demişti.

Berlusconi’nin başlıca ilgi alanlarından birisi genç ve belki de bazıları 18 yaşın altında kadınlara duyduğu ilgiydi. Evinde sık sık verdiği partileri “hiç değilse eşcinsel değilim” diye savunuyordu. İtalyan LGBT hareketi de “hiç değilse Berlusconi değiliz” diye yanıt vermişti.

Zarar

Berlusconi İtalya’ya da büyük zararlar verdi. Ülkeyi ilk milyonlarını kazandığı bir inşaat gibi yönetti.

Berlusconi’nin İtalya’sında kısa dönemli iş akitleri hasta işçileri bile çalışmaya zorluyordu. Ücretler donmuştu, fiyatlar roket gibi yükseliyordu.

Kara ekonomide çalışan işçilerin hemen hemen hiçbir hakları yoktu buna rağmen krizin sorumlusu olarak gösteriliyorlardı. Bu işçilere karşı ırkçı saldırılar oluyordu ve Mafya herzaman iş üstünde, işçilerin tepesindeydi.

İtalyanlar 2011 yılını otokratların devrildiği yıl olarak görüyor. Tunus’ta Bin Ali, Mısır’da Mübarek ve şimdi de İtalya’da Berlusconi.
Başbakanlığı döneminde Berlusconi Benito Mussolini’den bu yana elinde en çok yetkiyi topladı.

Ve sayısız yolsuzluklar Berlusconi’nin iktidarını simgeliyor. Başlıca çabalarından birisi bir skandal sonucu hapse düşmemekti.

Baskı

Berlusconi bastırmaya çalıştığı halkın daima büyük baskısı ile karşı karşıya kaldı. 1994’de kurduğu ilk hükümet bir genel grev öncesinde koalisyonun bölünmesi sonucu düştü.

2001’de yeniden seçilmesi büyük bir harekete ve militan eylemlere yol açtı. Bunlardan birisi de Cenova’daki G8 toplantısında gerçekleşen ve 250 bin kişinin katıldığı gösteriydi.

Cenova’da 3 gün boyunca polisle göstericiler çatışmış, bu arada polis  Carlo Giuliani’yi öldürürken binlerce göstericiyi acımasızca dövmüştü.

Milyonlara ulaşan sayısız grev gereçekleşti. Antikapitalist hareket aynı zamanda savaş karşıtı hareket haline de geldi.

2002 yılında Floransa’da 1 milyon kişi, Berlusconi’nin İtalyan birliklerini Irak savaşına sokmasını engelledi.

2006 yılında Berlusconi seçimleri kaybetti. Ama solun beklediği kesin yenilgi gerçekleşmedi. İki yıl sonra geri geldi.

Derinlemesine yerel örgütlenmelere sahip olan sol politik tartışmalara boğuldu. İçinde radikal sol unsurları da taşıyan sol hükümet yeni liberal politikaları uygulamaya devam etti, Afganistan’a yeniden asker yolladı.

2008’de Berlusconi bu sol hükümete karşı seçimleri kazandı.

Aslında Berlusconi’ye karşı duran asıl güç parlamento dışı güçlerdi.

Fiat otomobil fabrikası işçileri bir dizi grev yaptı.

Militan bir öğrenci hareketi üniversite “reformlarına” karşı direndi.

Berlusconi bu sene Haziran ayında bir başka büyük darbe daha yedi. Özelleştirme karşıtı hareket ve sosyal hareketler üç referandumda Berlusconi’yi yenmek için birlikte harekete geçti.

O günden beri tam bir direniş karanavalı yaşanıyor.

15 Ekim’de bütün dünya ile birlikte San Giovanni Kilisesi de dahil işgaller gerçekleşti.

Bütün bu direniş hareketi Berlusconi’nin ülkeyi yönetme yeteneğini zayıflattı.

Kararname

Berlusconi’nin yerine Avrupa Birliği ve bankaların istediği Mario Monti geçti.

Bu “teknokratik” hükümet görüntüsü sadece hükümetin politikalar üstü olduğunu göstermeye çalışıyor. Ama gerçekte teknokrat hükümeti tamamıyla istikrar programının uygulayıcısı ve mali kuruluşların egemenliğini korumanın aracı olacak.

CGIL, İtalya’nın en büyük sendika örgütlenmesi, Berlusconi’nin başbakan olarak son icraatı olan istikrar paketine karşı çıkan en önemli sivil toplum örgütüydü.

Sokaklarda Berlusconi’nin devrilmesini kutlarken önümüzde büyük, zorlu bir mücadele var.

Birçok İtalyan gelecek için endişeli ve yıkımın eşiğinde oldukları korkusunu taşıyorlar.

İtalya’nın radikal hareketi şimdi hızla dünyada gelişen küresel hareketi nasıl devam ettireceğini belirlemeli.

Artık Berlusconi yok ama şimdi önce onu oraya yerleştiren şimdi de Mario Monti’yi yerine getiren güçlerle mücadeleye hazırlanmalıyız.

 

İtalya’da kim kimdir?

İtalyan siyaset dünyası tam anlamı ile yoz bir topluluktur. Devasa politik kadrolar arasında bitmek bilmeyen kişisel rekabet, çekişme vardır.

Irkçı Kuzey Birliği İtalyan politik yaşamında önemliş bir yere sahiptir. Silvio Berlusconi’nin Halk Partisi ile koalisyon hükümeti kurmuşlar ve birçok zor zamanda hükümeti kurtarmışlardı.

Birliğin içinde bir de faşist bir platform var.

Faşistler sürekli olarak göçmenlere karşı kampanyalar yaparken kuzeyin güneyden ayrılmasını savunuyorlar. Son seçimlerde ağır yenilgi aldılar.

Bir de merkez sağ parti var. İtalya’nın Değerleri adlı bu parti derhal Monti hükümetine destek verdi.

Burjuva medyasının en çok değer verdiği sol parti olan Radikal Parti’de Monti hükümetine derhal destek verdi.

Eski düzeni temsil eden Mario Monti şimdi İtalya’nın başında.

Monti iktidara seçilerek gelmedi, Avrupa Birliği elitleri onu tayin etti ve İtalyan parlamentosu bu tayini onayladı.

İtalya’ya “umut” getireceğini söylüyor. Ama onun görevi IMF, AB ve bankaların talep ettiği kesintiler programını uygulamak olacak.

Mario Monti 1995’den beri yaklaşık 10 yıl Avrupa Birliği bürokrasisi içinde çalıştı.

O İtalyan halkına değil, AB içindeki eski arkadaşlarını dinleyecek, onların söylediklerini yapacaktır.