Doğan TARKAN
DSİP’i Türkiye solunun geri kalanından ayıran 4 temel nokta var. Birincisi dayandığı gelenek. Bir başka deyişle sahip olduğu teorik bakış.
İkincisi bu teorik arka plana dayalı olarak günlük politik gelişmelere getirdiği yorumlar ve tutum alış.
Üçüncüsü örgütsel yaşam ve enternasyonalizm.
Dördüncüsü hareketin inşaası için yaptıkları.
Bunları teker teker ele alalım.


Aşağıdan sosyalizm
DSİP’in teorik arka planını en kısaca aşağıdan sosyalizmi savunmak olarak özetleyebiliriz.
Bize göre sosyalizm işçi sınıfının kendisini devlet olarak örgütlemesidir. Ayrıca sosyalizm işçi sınıfının kendi eseridir. Yani işçi sınıfının büyük yığınları yer almadan bir sosyal devrimden bahsedilemeyeceği gibi işçi sınıfının büyük yığınlarının örgütlenmesi, işçi konseyleri, sovyetler vs biçiminde devlet olarak örgütlenmeden sosyalizmden bahsedemeyiz.
Bu iki anlayış bizi pratik olarak solun geri kalanından ayırmakta ve yıkılan SSCB ve Doğu Bloku’nu, şimdi ise Çin, Küba ve Kuzey Kore’yi değerlendirmemizi farklılaştırıyor.
Bize göre SSCB hariç bu ülke-lerin hiçbirinde işçi sınıfı iktida-rından herhangi bir zaman için bahsetmek mümkün değildir, SSCB’de de işçi sınıfının iktidarı iç savaşın ardından, 1920’lerin ortasında yok olmuştur.
1920’lerden sonra bu ülkede Stalin’in liderliğinde bir karşı devrim yaşanmış ve Rusya’da bir devlet kapitalizmi kurulmuştur.
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ise bu sınıflı ve sömürüye dayalı sistem kendisini işgal ettiği Doğu Avrupa’ya yaymıştır.
Bu nedenle devrimci sosyalistler 1989-91 arasında yıkılan Doğu Bloku’nu sosyalizmin yıkılışı olarak değil, devlet kapitalisti bir sistemin kapitalizmin geri kalanı gibi piyasaya dayalı bir kapitalizme dönüşmesi olarak değerlendirir.
Zaten eski SSCB ve Doğu Bloku ülkelerindeki değişime karşı işçilerib ve emekçilerin karşı koymaması, tam tersine ayaklanmaları bizzat işçi ve emekçilerin gerçekleştirmesi, rejimlerin çok büyük bir hızla piyasa kapitalizmine ayak uyduabilmiş olması da bunun göstergesidir.
DSİP’in geleneğinde işçi sınıfı ve onun hareketi merkezi bir yere sahiptir. Biz geleneğimizi bazı büyük devrimcilerin düşünceleri üzerinde değil, işçi sınıfı hareketinin mücadeleleri üzerinde şekillendiriyoruz.
Marx, Engels, Lenin, Troçki, Rosa Luxemburg işçi sınıfı hareketinin belirli tarihi dönemeçlerdeki mücadelesini yönlendiren ve bu mücadeleleri teorileştiren devrimcilerdir.

Krize karşı DSİP

Bugün dünya kapita-lizminin girdiği krizin nedeni kapitalistlerin kâr oranlarının 1970’lerin ortasından beri düşüyor olmasıdır.
Kapitalist sınıf daha önce yeni liberalizmi bir çözüm olarak ortaya çıkarmıştı. Ne var ki bugün işçi ve emekçilere 30 yıldır anlatılan neoliberalizm çöpe gitmektedir. Dünyanın her tarafında devletler son derece büyük kamulaştırmalar gerçekleştirmektedir. 8-9 ayda 3-4 tril-yon dolarlık kamulaştırma gerçekleşmiş durumda ve bunun daha da devam edeceği açık.
Kriz dönemleri işçi sınıfı için iki olgunun öne çıkması anlamına geliyor.
Birincisi işsizlik artıyor. Ve tabii kapitalist sınıf ve onun devleti işçi sınıfı örgütlerini zayıflatmak için saldırıyor.
Bu durumda işçi sınıfı ikili bir tutum, ikili bir ruh hali içinde oluyor. Bir yandan işini kaybetme tehlikesi işçi yığınların tutumunu belirliyor, diğer yandan ise sisteme karşı duyulan öfke giderek kabarıyor ve bir şey yapma duygusu güçleniyor.
İşte bu koşullarda işçi sınıfının bağımsız devrimci partisinin varlığının ve gücünün büyük bir önemi var.
Krize karşı, krizin sonuçlarına karşı bir işçi hareketi toplumsal bir devrimle de sonuçlanabilir. Tam tersine gericilik, savaş vs de hakim olabilir. Devrimci parti bu iki seçenekten birincisi için elinden geleni yaparken ikinci olasılığın ortaya çıkmasına karşı da bütün olanakları ile mücadele eder işçi sınıfını uyarır.
DSİP, her şeyden önce işçi sınıfının en geniş birliği için çalışır. Her konuda işçi sınıfının birliğini sağlamaya çalışır ve tersi bütün eğilimlerle mücadele eder.
Sendikal hareket açısından da işçi sınıfının birliği DSİP’in çok temel bir ilkesidir. Hareketin bölünmüşlüğüne karşı sendikaların birleşmesi için mücadele etmek son derece önemlidir.
Sendikaların güçlenmesi işçi hareketinin kendisine güvenini arttırır. Ve işçilerin birliklerinden başka silahları yoktur.

Darbeler ve Ergenekon davası
Bugün Türkiye’de krizin sonuçları dışında çok ciddi bir özgürlük ve demokrasi süreci, mücadelesi var.
Artık bütünüyle açığa çıktı ki son yıllarda birçok darbe girişimi ile karşı karşıya gelmişiz. Ordu içinde kimi kuvvet komutanları ve generaller sayısız kereler darbeye kalkışmışlar.
Oluşturulan örgütlenme bir yandan darbeyi gerçekleştirmeye çalışırken bir yanda da Kürt hareketine ve toplumsal muhalefete saldırmış.
Ergenekon örgütlenmesi planladıkları darbeyi şeriat tehdidine karşı hazırladıklarını söylüyorlar. Yani AKP hükümeti şeriata doğru yürümekte ve önü seçimlerde kesilemediğine göre darbe ile kesilmeli. Çünkü ‘Türkiye laiktir ve laik kalacak’tır.
Darbe girişimlerini meşrulaştırmak için de bir dizi terör eylemi gerçekleştirmişler. Cumhuriyet gazetesine atılan bombalar, Danıştay saldırısı gibi olaylarla şeriatçıların eylemler yaptığı anlatılmaya çalışılıyor ve bunlara karşı büyük devlet gösterileri düzenleniyordu.
Danıştay saldırısından sonra ordu mensuplarının da yoğun katılımı ile gerçekleşen ve hükümet üyelerine saldırılan cenazeyi bu nedenle hatırlamak gerekir.
DSİP koşulsuz bir biçimde darbelere karşıdır. DTP’nin yanı sıra AKP’nin de kapatılmak istenmesine karşı çıkar. Cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki ordu destekli Anayasa mahkemesi kararına, aynı mahkemenin türbana ilişkin Anayasa değişikliğini esasa ilişkin olarak bozmasına karşıdır.
Ergenekon Davası’nı ise gidebildiği son noktaya kadar gidebilmesi için destekler.
Bu davanın Türkiye devletinin gizli örgütlenmelerini bütünüyle ortadan kaldırmayacağını elbette biliyoruz. Bu gizli örgütlenmenin yerine bir yenisi geçer. Gizli örgütlenmelerin ortadan kalkması ancak kapitalist sınıfın hizmetindeki devletin ortadan kalkması ile mümkündür.
Ancak Ergenekon davası çok açık ki kemalist devlet aygıtına darbeler vurmaktadır ve sosyalistlerin görevi bu süreci sonuna kadar desteklemektir.
DSİP darbe ve Ergenekon konusunda Türkiye solunun önemli bir kısmından çok farklı bir yere oturmaktadır.

Kürt sorunu
Artık devletin en yetkili ağızları da Kürt sorununun Türkiye’nin en önemli sorunu olduğunu kabul ediyor.
Genel Kurmay Başkanı’nın konuşmasından sonra Cumhurbaşkanı Abdullah Gül çok daha açık ve net bir biçimde bunu söyledi.
İçişleri Bakanı ise Hasan Cemal’in Kandil Dağı’nda konuştuğu Murat Karayılan’ın barış istediklerini ifade eden görüşlerini dikkatle izlediklerini ifade etti. Yani, devlet ilk kez birden çok ağzı ile Kürt sorununda çözümün gerekliliğini anlatıyor.
Öte yandan bir önceki Genel Kurmay Başkanı “bütün TSK seferber edilse Kandil dağı ele geçirilemez” diyerek savaşın anlamsızlığını anlattı.
Devrimci sosyalistler ulusal soruna iki temel ilkeden yola çıkarak bakıyorlar. Birincisi ulusların kendi kaderini tayin hakkı, ikincisi ise ulusal hareketi koşulsuz desteklemeleri.
Bu iki temel ilke nedeni ile DSİP daima Kürt hareketini Türk işçi sınıfı hareketinin en önemli müttefiki olarak görmüş ve koşulsuz olarak desteklemiştir. Öcalan yakalandığında bir yandan onun barış girişimini desteklemiş diğer yandan da açık bir biçimde idama karşı çıkmıştır.
Bugün, barış konusunda karşılıklı ciddi adımların atıldığı ortamda devrimci marksistler gene Kürt hareketini desteklemekte ve barışı savunmaktadır ama bu noktada da Kürt hareketinden taleplerimiz yok.
Barışa ulaşabilmek için önce devletin adım atması gerekir. Önce devletin bu ülkede yaşayan Kürtlerin kimliklerini tanımak doğrutusunda ciddi adımlar atması gerekir.

Irkçılık ve milliyetçilik
Sosyalistler için ırkçılığa ve milliyetçiliğe karşı mücadele daima önde gelir. DSİP için bu mücadele daha da önemlidir. Bir yandan Kürt sorunu diğer yandan diğer azınlıklar ve Ermeni sorunu bu konuyu öne çıkarmaktadır.
Milliyetçilik sol saflara da sızmıştır. Ermeni sorunundaki duyarsızlık ya da devletin resmi çizgisine çok benzer yaklaşımlar, Kürt sorununda benzer bir tutum solda güçlü eğilimlerdir.
Bunun temel nedeni Kemalizmin sol içinde başından beri etkin olmasıdır. Türk solu daima kemalizmden ciddi bir biçimde etkilenmiştir.
DSİP başka bir çok inisiyatifin yanı sıra Irkçılığa ve Milliyetçiliğe Durde Girişimi içinde aktiftir. Her fırsatta ırkçılığa ve milliyetçiliğe karşı mücadele etmektedir.
Bütün gücüyle Ermenilerden özür dileme kampanyasının arkasındadır.

Savaşa karşı antiemperyalist mücadele
DSİP Amerikan emperyalizminin hegemonya savaşlarına karşı da bütün olanaklarını seferber etti. Afganistan ve Irak savaşları öncesinde bu konuda harekete geçen tek siyasal örgütlenmeydi ve bu nedenle Türkiye’de savaş karşıtı hareketin inşasında önemli bir yere sahip oldu. Irak’ta Savaşa Hayır Koordinasyonu’nun kurulmasına önayak oldu.
Daha sonra bu Koordinasyon-un sekterleşmeye başlaması üzerine sendikalarla birlikte Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu’nun kurulmasına katıldı ve onun başlıca sürükleyicisi haline geldi.
Savaş karşı hareket bugün de önemini koruyor. Savaş bütün hızıyla Afganistan’da sürüyor. Obama rejimi NATO ülkelerindan ve bu arada Türkiye’den de Afganistan’a yeni asker istiyor.
Afganistan savaşı şimdi Pakistan’a da yayılmış durumda.
Irak’ta ise işgal sürüyor ve Orta Doğu’nun Lübnan, Filistin gibi diğer sıcak bölgeleriyle birlikte sürekli kaynıyor.
DSİP bütün bu savaşlara karşı sürekli kampanya halindedir.

Cinsiyetçiliğe ve homofobiye karşı tutum
DSİP’i diğer soldan ayıran bir başka konu ise cinsiyetçiliğe ve homofobiye karşı tutumudur.
DSİP cinsiyetçiliğe karşı mücadeleyi hiçbir biçimde devrim sonuna ertelemez. Bugünden cinsiyetçiliğe karşı mücadele edilmedikçe devrim sonrasında kadınların özgürlüğü sadece güzel bir slogan olarak kalacaktır.
Öte yandan cinsiyetçiliğe karşı mücadele mutlaka homofobiye karşı mücadele ile tamamlanmalıdır.
Kadınlara dönük şiddete karşı çıkarken eşcinsellere karşı şiddete de aynı biçimde karşı çıkmak gerekir.
Bu nedenle DSİP, LGBT örgütlerinin mücadelelerini daima destekler, eylemlerinde yer alır, yayınlarında bu mücadeleleri duyurur.
DSİP örgütlenmesinde kadın kotası yoktur. Kadın kotasının bir çok örgütlenmede yararlı olduğuna inanmamıza rağmen kadın kotası yoktur.
Çünkü kadınların DSİP örgütlenmesinde önde gelen bir yeri vardır. Bütün sorumlu yerlerde kadınlar çok zaman çoğunluktur.

Küresel iklim değişimine karşı mücadele
Solun geri kalanından DSİP’in  farklı bir mücadele alanı da küresel iklim değişimine, küresel ısınmaya karşı aktif mücadelesidir.
Bu mücadelenin başlıca aracı olan Küresel Eylem Grubu, KEG DSİP’lilerin inisiyatifi ile kurulmuş ve birçok aktivisti içeren bir örgütlenmedir.
KEG bugüne kadar 10’u aşkın gösteri ile küresel ısınmaya karşı harekete geçmiştir. Türkiye’nin Kyoto anlaşmasını imzalamasında önemli bir rol oynamıştır.
DSİP küresel ısınmanın büyükbir kriz olduğunu saptar. Gezegen üstündeki bütün canlılar bu gelişmeden etkilenmektedirler.
Bu krize karşı çözüm bireysel önlemler veya geriye dönüş olamaz. İnsanların fedakarlığı iklim krizini çözemez.
DSİP küresel ısınmaya karşı mücadelenin kapitalizme, şirketlere karşı bir mücadele olarak sürdürülmesi gerektiğine inanır ve bu nedenle iklim mücadelesini kapitalizme bağlar.
İki kriz bir çözüm. Yani şirketlerin kurtarılması için harcanan ve daha da harcanacak olan tril-yonlarca dolar eğer iklim sorunu için, yenilenebilir enerji kaynakları için, yeni bir ulaşım politikası için harcanacak olursa hem iklim krizi çözülür hem de ekonomik kriz.

Enternasyonalizm, örgütsel demokrasi ve hareketin inşası
DSİP enternasyonalisttir. Enternasyonalizm devrimci marksistler için ideolojik bir kavram değil fiili bir olgudur.
DSİP daima Uluslararası Sosyalizm Akımı’nın bir parçasıdır.
Uluslararası Sosyalizm Akımı ile aynı geleneği paylaşmanın yanı sıra aynı sosyal pratik içindedir.
DSİP aynı zamanda demokratik bir örgüttür. Bütün politik eğilimleri örgütün bütününün tartışması ile alınır.
DSİP bağlı olduğu Uluslararası Sosyalizm Akımı’nın diğer örgütlenmeleri ile birlikte 1999’un sonunda gerçekleşen Seattle eylemi ile birlikte antikapitalist hareketin inşası için mücadele etmektedir. Savaşa karşı, küresel ısınmaya karşı, ırkçılığa ve milliyetçiliğe karşı ve benzeri kampanyalarda bir araya gelen aktivistler yeni bir mücadeleci kuşağı oluşturuyorlar ve DSİP bu yeni aktivistlerle bir çok alanda yan yana geldi.

Yeni bir sol parti
Bugün siyasi iktidara karşı işçi sınıfının birliği gerekiyor. Bunun gerçekleşmesi ise ancak yeni aktivist kuşaklarının harekete geçirilmesi ile mümkündür. Bizim öncelikle yapmaya çalıştığımız budur. Yeni aktivistleri harekete geçirmek ve bir dizi kampanyada birleştirmek.
Ne var ki ihtiyaç bundan daha ötededir. Bir siyasal oluşum bütün bu kampanyaların aktivistlerini bir araya getirmelidir.
2007 seçimlerinde Baskın Oran ve Ufuk Uras kampanyaları bunu sağladı. Bugün de ihtiyaç benzer bir adımın örülmesidir.
Bu doğrultuda bir dizi adım atılmaktadır. Ama bu adımların hemen hepsi yeni aktivistleri değil var olan solu veya daha doğrusu bir kısmını birleştirme-ye çalışmaktadır.
Var olan solun birliğinin anlamsızlığı çeşitli seçimlerde defalarca kanıtlandı. Defalarca Türk solu Kürt hareketine eklemlenerek “birleşti” ve her defasında çok kötü sonuçlar aldı ve hatta her defasında bir öncekinden geriye düştü. Öyleyse bu tutumun bir anlamı yok.
Bizim ihitiyacımız sokakta, mücadele içinde inşa olan bir yeni harekettir. Sadece örgütün kendisi değil, bütün unsurları, hareketin içinden gelen yeni aktivistler olmalıdır.
DSİP böylesi yeni bir sol partinin kurulması için inisiyatif üstlenmiştir ve yol almaktadır.

 

 

Türkan Saylan’ın ardından
Ergenekon soruşturması nedeniyle evi basılan Türkan Saylan Ergenekon çetesinin savunma mekanizması tarafından derhal korunmaya başlandı. Ancak solda yer alan, darbelere karşı olan ve Ergenekon Davası’nın sonuna kadar gitmesini isteyen bazıları da bu savunmaya omuz verdi.
Saylan’ın cenazesi Hrant’ın cenazesine benzer hale sokulmaya çalışıldı. İşin ilginci Hrant’ın cenazesine katılmayan “sol” gruplar Türkan Saylan’ın cenazesine katıldılar.
Cenaze açık açık darbecilerin gövde gösterisi oldu.
Türkan Saylan ile birlikte güç kazanan bir iddia var. Darbe yapmak başka şey onlarla aynı fikirleri paylaşmak ayrı bişrşey. Bir de hukuk tartışması var. Hukuğa uygunluk.
Kenan Evren’in durumu hukuğa çok uygundur. Yasaları o çıkardı ve bugünkü özgür durumu yaptırdığı yasalara çok uygundur. Bunu böyle kabul edip sesimizi kesip oturacak mıyız?
29 yıldır böyle yapıldı. Evren’in durumu yasalara uygun görüldü. Şimdi aynı anlayış Silivri’deki paşaları savunmaktadır.
Türkan Saylan darbeden yanadır. Bunu sayısız konuşması ile ifade etmiştir. O ve onun gibiler “Ne şeriat ne darbe” diyorlar, şeriata karşı çıkıyorlar ama darbeye karşı çıkmıyorlar. Sanki bir darbe tehdidi yokmuş gibi davranıyorlar.
Cenazesine gidenlerin büyük çoğunluğu aynı tutumu paylaşmaktadır. TSK’nın tutumu bile çok şey açıklamıyor mu?


Dijital sayı 27 - 11 Mayıs 2021 (pdf)

Dijital sayı 26 - 27 Nisan 2021 (pdf)

Dijital sayı 25 - 6 Nisan 2021 (pdf)

Dijital sayı 24 - 23 Mart 2021 (pdf)

Dijital sayı 23 - 16 Mart 2021 (pdf)

Abone olun

Dostlarımız

Marksist.org

Marksizm 2013

dsip
















Su Hakkı Kampanyası