Hükümet, IMF ile yeni bir anlaşmaya hazırlanıyor. Bu anlaşma kapsamında IMF Türkiye’ye 15 milyar dolar borç veriyor.

Bu para nereye gidecek? Yarısı ABD’li silah tüccarlarına. Türkiye ABD’li silah şirketlerinden 7.8 milyar dolarlık silah almaya hazırlanıyor. Memurlara, emeklilere, asgari ücretliye kaynak yok diyenler tarihin en büyük silah alımını yapıyor.

IMF’den gelen paranın yarısı gitti, diğer yarısı ne olacak. Hükümetin yeni kararlarına göre bu geriye kalan para patronlara kredi olarak dağıtılacak.

Ama alınan bu borcu, ceplerine bir kuruş bile girmeyen 70 milyon ödeyecek. Vergilerle. Ya işsizler, iş bulmaktan ümidini kesenler. Açlık içinde yaşayanlar. Kendilerine kaynak yok diyerek sadaka gibi ücretler dayatılan işçiler, memurlar, sözleşmeliler, emekliler, asgari ücretliler?  Onları düşünen yok, varsa yoksa patronlar ve IMF. Öyleyse buna dur diyelim. IMF’ye karşı harekete geçelim

15 Eylül 2008 yılında patlayan krizden en büyük zararı işçiler gördü. Dünya çapında milyonlarca işçi işten atıldı.

Devletler şirketleri kurtarmak için trilyonlarca dolar, yaklaşık 20 trilyon dolar harcarken ABD'de, Latin Amerika'da, Avrupa Birliği ve Asya ülkelerinde işsizlik oranları her geçen ay bir önceki aya göre daha da arttı.

Yeni liberalizmin çöküşü

Sosyalist İşçi, Lehman Brothers'ın çöküşüyle başlayan süreci, yeni liberalizmin çöküşü olarak adlandırdı.

Yirmi yıldır anlatılan küreselleşme yalanları, kapitalizmin akla uygun tek sistem olduğu fikri, marksizmin öldüğü, bir daha dirilemeyeceği düşüncesi, küreselleşmenin önüne geçilemez bir mutluluk çağı olduğu iddiası küresel krizle birlikte çöpe atılan fikirler oldu.

Berk Efe Altınal

Harcanan trilyonlara rağmen ekonomik krizin Avrupa'daki etkileri sürüyor.

Geçen Temmuz ayında Avrupa Birliği (AB) üyesi ülkelerde işsizlik %9,4 ile son 10 yılın en yüksek oranına ulaştı ve bu 21 milyon kişinin işsiz kalması demekti. Bu, 2008'in Temmuz ayından beri 3,17 milyon kişinin işten çıkartılmış olduğu anlamına geliyor.

İspanya, ekonomik krizin etkilerini en ağır yaşayan ülkelerden bir tanesi oldu. Ekonomik krizin başlamasından önce de işsizliğin ve ekonomik sıkıntıların baş göstermekte olduğu ülkede kriz ölümcül bir etkiye sebep oldu. 2008'in ikinci çeyreğinde %8 olan işsizlik oranı, üçüncü çeyrekte %13'e çıkmıştı. Ekonomik krizin vurduğu Eylül ayından itibaren işsizlik oranı %20'yi aştı. Madrid'de iş bulmak umuduyla kuyruklarda bekleyen insanları görmek sıradan hale gelmiş durumda. Sadece bu kentte 800 bin kişinin işini kaybettiği söyleniyor.

Kriz Türkiye'yi de derinden etkiledi. Ekonomi 2008 yılının son çeyreğinde yüzde 6.5 küçülmüşken, krizin etkisiyle birlikte büyüme oranı da yüzde 1'in altına düştü.

Ocak 2008'e göre Ocak 2009'da sanayi üretimi yüzde 21.3'lük bir düşüş yaşadı. Şubat ayında ise sanayi üretiminde yaşanan düşüş yüzde 23.7 oranıyla tam bir rekor kırdı.

Ekonominin geneli ise 2009 yılının ilk üç ayında yüzde 13.8 geriledi.

Burak Demir

ABD'de patlak verip hızla dünyaya yayılan küresel mali kriz, Güney Amerika ülkelerine dünyadaki diğer ülkelere göre biraz daha geç ulaşsa da etkilerinin diğer ülkelerdekilerinden kalır yanı yok. Krizin ilk dönemlerinde Brezilya Devlet Başkanı Lula da Silva, ülkesinin ekonomisinin son yıllarda Amerika'ya bağımlılığının azaldığını ve bu sebeple krizden daha az etkileneceklerini, iddia ettiyse de; Venezuela Cumhurbaşkanı Hugo Chavez, krizin kapitalizmin bir krizi olduğunu ve ülkelerini etkilese bile "sosyalist" çözümlerle üstesinden geleceklerini, belirttiyse de diğer Güney Amerika ülkeleri gibi onların da kapitalist dünyaya tam tamına eklemlenmiş olan ekonomileri krizden derin yaralar aldı.

Meltem Oral

Kapitalizmi tarihe gömelim

1970'lerin ortasından beri krizler geçiren kapitalizmin son büyük şoku, geçen sene 160 yıllık Lehman Brothers adlı dev finans şirketinin iflasını ilan etmesi oldu. Kara Pazartesi olarak tarihe geçen gün, küresel ekonomik krizin miladı sayılıyor.

Kapitalizm doğası gereği kriz yaşamaya mahkum.  Marksistler ise Marks'ın kar oranlarının düşme eğilimi teorisinin üzerine, bugün yaşadığımız krizi tanımlayabiliyor.

Kara Pazartesi'nden itibaren yüzbinlerce insanın işsiz kaldığına dair haberler okuduk. Lakin aynı yıl içerisinde açıklanan raporlarda lüks otomobillerin satışının arttığı, banka gelirlerinin artış gösterdiği  gibi veriler de vardı. Görüldüğü gibi 'kapitalizmin zenginliğini paylaşıyoruz, krizin yükünü de paylaşacağız' palavrasını sıkanlar  garajlarına Ferrarilerini sokarken, krizin yükünü emekçilerin omuzlarına yüklemek istiyorlar.  

Doğan Tarkan

8 Eylül 2009, Marmara Bölgesi'nde etkili olan sel felaketinin görüntüleri bütün televizyon kanallarında. Yıkılan evler, ağaçlar, sularda kilometrelerce sürüklenen arabalar, evlerinde çaresizce kurtarılmayı bekleyen insanlar. Sel sularına kapılıp yaşamını yitiren Selimiye'de 4, Çatalca'da 6 kişi, son açıklamalar göre 31 kişi öldü. Yine selde telef olan çok sayıda hayvan. Selin ardından tarumar olmuş, çamur içindeki yaşam alanları. Milyarlarca lira maddi kayıp.. Bir günlük bile diyemeyeceğimiz "doğal afet"in bilânçosu.

Bu bir afet değil, bir cinayet.

Her zamanki gibi yoksulları vuran bir cinayet.

Geçtiğimiz hafta birkaç dakika içinde Trakya'da can kayıplarına ve büyük yıkımlara sebep olan sel felaketi, ardında mağdurları bıraktı. Biloanço çok ağır. 32 kişi hayatını kaybetti, binlerce ev sulardan etkilendi, yüzlercesi kullanılamaz durumda. Hükümet, zararın karşılanaca- ğını açıkladı. Zarar karşılanacak, fakat mağdurlar alacakları kredi ile zaten sahip olduğu mülkü ikinci defa almış olacak. Toplam zararın 150 milyon dolar olduğu tahmin edilirken, ailelere kaybolan canların karşılığı olarak para verilecek.

Türkiye'de 1989'dan bu yana 371 sel ve taşkın olayı meydana gelmiş ve bu olaylarda 475 kişi hayatını kaybetmiş. 500 milyon dönümden fazla tarım ve yerleşim alanı sular sebebiyle kullanılamaz hale gelirken maddi zarar 2 milyar doları bulmuş. Son 20 yılda en fazla su taşkını olayı bu sene yaşanmış. 

TC tarihinin en büyük uyuşturucu operasyonlarından birisi geçtiğimiz günlerde yapıldı. 2 milyar TL'lik uyuşturucunun yakalandığı operasyonda emniyete uyuşturucu konusunda bilirkişilik yapan Doç. Dr. Rıza Işık şebekenin başı olarak tutuklandı. Yapılan araştırmalar sonucunda çetenin Emniyet'in en tepesindeki isimlerle bağlantılı olduğu ortaya çıktı.

Deşifre olan en dikkat çekici bağlantı, sorumluluk alanında uyuşturucuyla mücadele de olan Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele (KOM) biriminden sorumlu Emniyet Genel Müdür Yardımcısı Emin Arslan ile çetenin bağlantısı. Çetenin Arslan dışında, birinci sınıf emniyet müdürleri M. A. ve ismi öğrenilemeyen 3 emniyet müdürü ile de ilişki içinde olduğu belirlendi. Bu 4 emniyet müdüründen ikisinin daha önce narkotik şubedede görev yapmış olduğu öğrenildi.

Şenol Karakaş

Yaklaşık iki aydır "açılım süreci" tartışmaları yoğun bir biçimde tartışılıyor. Ulusal bir sorunun, hem de on yıllara dayalı ve son 25 yılında binlerce insanın öldüğü bir sürecin iki ayda çözülemeyeceği çok açık.

Sosyalist İşçi, Kürt sorununda çözüm adımlarının bir süreç olduğunu ve zaman zaman ileriye doğru adımların zaman zaman da geriye doğru adımların atılacağını en başından beri vurguluyor. Tersini beklemek, sorunun çözümünden bahsedilmesiyle çözümün gerçekleşeceğini düşünmek, Kürt sorununu hafife almak olur.

Başbakanlığa bağlı Türkiye İstatistik Kurumu (Tüik) verilerine göre her yıl ortalama 200 bin kişinin hayatını kaybettiği Türkiye'de yaklaşık 200 kişinin ölüm nedeni, Afrika'nın geri kalmış ülkelerinde görüldüğü gibi 'beslenme ve vitamin yetersizliği'. Yani, açlık.

 

Volkan Akyıldırım

IMF, Türkiye'de yaşayanların en nefret ettiği kurumların başında gelir. Ancak farklı nefret gerekçeleri var.

Kimileri IMF'ye karşı bağımsızlık mücadelesi veriyor.  IMF'ye; Türkiye'yi dışa bağımlı hale getiren, bir plan dahilinde bağımsızlıktan yoksun bırakan bir kurum olarak gördükleri için karşılar. Onlar 'Kahrolsun IMF, tam bağımsız Türkiye' diyorlar. İşçi sınıfına 'bağımsızlık' mücadelesi vermesini öneriyorlar.

Dünyaya dair basit bir şablona sahipler. Kötülüğün tek bir adresi: Amerika. ABD eşittir emperyalizm. IMF, Dünya Bankası, borçlanma eşittir ülke bağımsızlığının elden gitmesi, sömürgeleştirme ve her şeye kadir emperyalizmin işleyen "planı". Bu şablon yüzeysel, dünyada olup bitenleri açıklamaktan uzak.

 

Tuna Öztürk

7 aylık grev sona erdi

Bursa'nın Orhangazi ilçesinde faaliyet gösteren ASİL ÇELİK'te, 30 Ocak'ta başlayan grev sona erdi. Geçen hafta bir araya gelen işçiler ve işveren Toplu İş Sözleşmesi'ni imzaladılar.

Atanmayan öğretmenler bakanlık önündeydi

Ataması yapılmayan Öğretmenler Platformu üyesi öğretmenler 14 Eylül günü Milli Eğitim bakanlığı'nda öğretmen atamaları için düzenlenen töreni Bakanlık önüne gelerek protesto ettiler. "Savaşa değil, eğitime bütçe" pankartı taşıyan öğretmenler, kadrolu atama ve iş güvencesi taleplerini basın açıklaması ile dile getirdiler.

ABD Savunma Bakanlığı Pentagon, Türkiye'ye 7.8 milyar dolarlık silah satışını ABD Kongresi'nin onayına sundu. Kongre, daha once önüne gelen bu tip teklifleri hiç reddetmedi.

Türkiye kamuyou gelişmelerden habersiz. ABD gazetelerine göreyse Türkiye ABD önerisiyle oluşturulan NATO'nun Füze Kalkanı'na topraklarını açıyor. Türkiye, İran'la sınırı olan tek NATO ülkesi. Bir ay önce ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, İran'daki nükleer faaliyete göz yummayacaklarını söyleyerek bir "savunma şemsiyesi"nden bahsetmişti. Türkiye, enerji ve güvenlk politikalarında işbirliği içinde olduğu İran'ın nükleer faaliyetini onaylamıyor.

Alex Callinicos

Lehman Brothers'ın çökmesinden bu yana bir yıl bile geçmemişken, bankalar yine sahneye çıktı. Kârlarıyla övünerek güçlerini gösteriyorlar.

Bu durum, gelecek ay Amerika'da Pittsburg'da yapılacak olan zirve hazırlıkları için geçen haftasonu Londra'da toplanan G20 maliye bakanlarının yakasını bırakmıyor.

Bu zirve, dünyanın en büyük ekonomilerinin hükümet başkanlarının bir yıl içinde bir araya geldiği üçüncü toplantı olacak - bu da, yaşadığımız krizin ciddiyetini gösteriyor.

Londra'da herkesin odaklandığı konu, devletlerin bankacıların kâr paylarına bir tavan sınırlaması getirip getirmemesiydi. Tahmin edileceği gibi, ABD ve İngiltere gibi büyük mali merkezlere sahip devletler buna karşı çıkarken; Fransa, Almanya ve Avrupa Birliği'nin geri kalan kısmının çoğunluğu bu öneriyi destekliyor. 

Küresel ekonomik yapının son bir yıldır yaşadığı çöküntüye çare arayışları sürüyor. Dünyanın efendilerinin bu çöküşe bir çareleri yok ama küresel örgütlerin toplantılarına ara vermeden devam ediyorlar. Son olarak IMF ve Dünya Bankası İstanbul'da 6-7 Ekim'de toplanacak. Binlerce "konuk" geliyor bu toplantı için.

Şimdi yapılması gereken, bu konukları anti kapitalist hareketin, işçi sınıfının ev sahipliğiyle karşılamak.

Antikapitalist Blok 1-7 Ekim tarihlerinde bir eylem programı çıkarttı. DİSK-KESK-TTB ve TMMOB de bir eylem programı çıkarttı.

1 Ekim'de emek örgütlerinin sosyal güvenlikte yıkım anlamına gelen yasanın birinci yılında bir eylem gerçekleştirecek. Blok bu eyleme katılacak. Böylece IMF'yi dağıtmak için start verilmiş olacak. Blok, her gün "IMF'yi dağıtmaya hazır mısınız?" bildirilerinden dağıtacak. 18 Eylül Cuma günü bir yürüyüş düzenleyecek. 26 Eylül'de taksim de bir yürüyüş daha düzenleyecek.

Burak Demir

Federal Almanya Çevre, Doğa Koruma ve Nükleer Güvenlik Bakanlığı'nın kurduğu bir komisyon 27 Ağustos'ta “Dünya Nükleer Endüstri Durum Raporu 2009”u yayınladı.

Rapor; dünya çapında çalışmakta olan, inşa edilmekte olan ve inşa edilmesi planlanan nükleer santraller hakkında temel niceliksel ve niteliksel gerçekleri okuma imkanı sağlıyor. Detaylı bir gözden geçirmeyle, geçmiş ve mevcut nükleer projelerin ekonomik performansını değerlendiriyor.

Rapor, endüstriyel gerçeklik ile “bir çeşit rönesans anlayışı” arasında büyüyen bir uçurumun olduğunu ortaya koyuyor. Nükleer endüstrinin geleceğinin pek de parlak olmadığını detaylarıyla gösteren 119 sayfalık raporu ana hatlarıyla şöyle özetleyebiliriz:

Nükleer Santrallerin Sayısı, Kapasitesi

1 Ağustos 2009 itibariyle, dünyada çalışmakta olan nükleer reaktör sayısı 435, 2002'deki sayıdan 9 daha az. Uluslararası Atomik Enerji Ajansı (IAEA) tarafından “inşa aşamasında” olarak nitelenen 52 birim var. 1979'da ise “inşa aşamasında” olan 233 reaktör vardı. 2008 yılında, nükleer enerjinin  ticari amaçlı kullanılmaya başladığı 1950'lerin ortalarından beri ilk defa, hiçbir yeni nükleer santral elektrik şebekesine bağlanmadı. Aslında; Cemavoda-2'nin 24 yıllık inşa süresinin ardından 7 Ağustos 2007'de şebekeye bağlanmasından beri hiçbir 'yeni bağlantı' rapor edilmedi.

Dave Crouch

Sovyetler Birliği, 1979 yılında Afganistan'ı işgal etmeden önce, bunun kolayca zafer kazanacakları basit bir savaş olacağını düşünüyorlardı. Ancak direnişin gücünü küçümseyerek hata ettiler.

1990'ların başında Moskova metrosuna binseydiniz, üzerlerinde askeri üniforma giymiş, bacaklarından biri eksik bir çok genç dilenciye rastlardınız. Bu gençler, Rusya'nın bir felakete dönüşen Afganistan işgalinin kurbanlarıydı.

İşgal 1979 yılının noel arifesinde başlamıştı ve ancak 9 yıl sonra son Sovyet birliğinin de Özbekistan'a çekilmesiyle sona erdi. En iyimser tahminlere göre 15 bin Sovyet askeri bu savaş sırasında hayatını kaybetti. Bu esnada yarım milyon Afgan öldürüldü ve çok daha fazlası, milyonlarcası, evlerinden göç etmek zorunda kaldı. 

Can Irmak Özinanır

1903 yılının Haziran ayında Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi (RSDİP) kongresi toplanır. Kongre, parti içindeki kanatların örgütsel ayrılıkların su yüzüne çıktığı bir havada geçer. Parti üyeliğine ilişkin madde tartışılırken  Lenin liderliğindeki kanat ile eski yoldaşı  Martov önderliğindeki kanat arasında sert tartışmalar yaşanır. Lenin, partinin merkezi bir yapıya kavuşması gerektiğini, parti örgütlerinin birinde  bizzat görev alan ve partiye maddi olarak katkıda bulunanların parti üyesi olması gerektiğini savunurken, Martov daha gevşek bir parti yapısı öngörmektedir. Kongre'de Lenin'in önerisi çoğunluğu kazanarak kabul görür, Martov ve arkadaşları ise azınlıkta kalırlar. O günden sonra örgüt fiili olarak çoğunluk anlamına gelen Bolşevikler ve azınlık anlamına gelen Menşevikler olarak ikiye bölünür. Küçük bir ayrıntıdan ibaretmiş gibi gözüken bu ayrışma başlangıç noktası sayılabilecek olsa da, Bolşevizm ve Menşevizm arasındaki farklar politiktir.

Şenol Karakaş

İşçi sınıfı sadece küresel ekonominin temel gücü değil. Türkiye'de de nüfusun temel üretken gücünü işçiler oluşturuyor.

Yok olması, etkisiz olması bir yana, üretim ve hizmet üretimi alanında ücretli emekçiler ezici bir çoğunluğa sahip.

Türkiye İstatistik Kurumu'na göre, 2007 rakamlarına göre istihdam edilen insan sayısı 22 milyon 750 bin.

İstihdam edilenler içinde 11 milyon 683 bin kişi, çalışanların yüzde 51.4'ü, ücretli işçi.

Gündelik ücret karşılığında çalışanları ise genel toplam içinde 1 milyon 733 kişi.

İşçilerin yüzde 29.5'i tarım, yüzde 20.2'si sanayi, yüzde 6.2'si inşaat ve yüzde 47.7'si de hizmet sektöründe çalışan ücretliler.

Dijital sayı 27 - 11 Mayıs 2021 (pdf)

Dijital sayı 26 - 27 Nisan 2021 (pdf)

Dijital sayı 25 - 6 Nisan 2021 (pdf)

Dijital sayı 24 - 23 Mart 2021 (pdf)

Dijital sayı 23 - 16 Mart 2021 (pdf)

Abone olun

Dostlarımız

Marksist.org

Marksizm 2013

dsip
















Su Hakkı Kampanyası