Mehmet Uludağ

Kendinizi Suriye’de, Libya’da, Gazze’de, Irak’ta, eskiden Bosna’da hayal edin. Ne yapardınız?

Hangi sınır, hangi yasa, hangi vize ve pasaport umurunuzda olurdu?

Çok moda şekliyle ‘’tamam anlıyorum, durumları zor ama...’’ diye başlayan cümlelerin mantıksal sonucu ‘kaçmasınlar’ ve ‘gelmesinler’dir. Pratik sonucu ise ‘ölsünler’dir.

Meltem Oral

2015 genel seçimleri yaklaşıyor. AKP karşısındaki muhalefet açısından genel seçimler yine ‘köprüden önce son çıkış’ gibi değerlendiriliyor. Ancak ard arda geçen yerel seçimler ve cumhurbaşkanlığı seçimi bir kez daha gösterdi ki mesele sandıkta AKP’ye karşı cephe kurmaktan ibaret değil.

Ozan Tekin

Henüz Mayıs ayında Soma’da gerçekleşen ve 301 işçinin yaşamını yitirdiği katliamdan sonra bu kez de Karaman’ın Ermenek ilçesinde 18 madenci su baskını nedeniyle mahsur kaldı. İki işçinin cesedine ulaşılırken, diğerlerinin kurtulacağına dair hiçbir ümit yok.

Çalışma Bakanı Faruk Çelik ve Enerji Bakanı Taner Yıldız yine olay mahallinde. Sosyal medyada “Bu ikisini yan yana görürseniz bilin ki en az 20 işçi ölmüştür” deniliyor.

Roni Margulies

İki temel sorun var memlekette.

Bunlardan birincisi belli. Söylemeye bile gerek yok.

On iki yıldır başımızda sermayenin çıkarlarını acımasızca uygulayan, devletin baskı araçlarını bu doğrultuda gaddarca kullanan ve insan öldürmekten zerrece çekinmeyen, muhafazakâr, neo-liberal bir hükümet var. Ve yakın zamanda düşecek gibi, düşürülecek gibi değil.

Ne zaman bir gösteri olsa, birileri “Gezi’yi hortlatmaya, kaos çıkartmaya çalışıyorlar” demeye başlıyor.

Soma’da 301 işçi ölüyor, ölümleri protesto edenlere verilen ilk yanıt, “Bunlar Gezici” oluyor.

Validebağ’da korunun mahvedilmesine karşı yapılan eylemler, “Gezicilerin işi” denilerek karalanmaya çalışılıyor.

Ermenek’te yeni bir maden faciasına, inşaatta ve trafik kazalarında işçilerin ölmesine karşı ses çıkartanlara hep aynı suçlamayla yanıt veriliyor: “Gezici!”

Şenol Karakaş, Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan’ın çözüm sürecini geren açıklamalarını eleştiriyor.

Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, çözüm süreciyle ilgili bir dizi açıklama yaptı. Sürecin bir türbülans içine girdiğini anlatan Akdoğan, Kobanê olaylarının sorumluluğunu da arada sırada güç gösterisi yapmak isteyen Abdullah Öcalan’ın sırtına yıkmaya çalıştı.

Başbakan Davutoğlu, AKP’nin Meclis grup toplantısında çözüm süreci ile ilgili olarak “Mayıs ayında bu terör unsurlarının Türkiye’yi terk etmeleriydi... Onlar bu zamanı kazanıp, Türkiye’yi tekrar istikrarsızlaştırma çabası içine girdiler” açıklamasını yaptı. Sürecin önce Gezi’de sonra yolsuzluk davaları sürecinde provoke edildiğini, HDP’nin de hükümete ve çözüme karşı tavır aldığını iddia etti.

Başbakan Davutoğlu’nun HDP’ye yönelik “parti gibi davranmalı” efelenmesine Sırrı Süreyya Önder’in yanıtı:

“Sen Anayasa Mahkemesi misin? Nereden karar verdiniz bizim parti gibi davranmadığımıza? Siz şirket gibi parti yönettiğiniz için olabilir mi, bizim parti gibi davranmamıza akıl sır erdiremediğiniz?”

Arife Köse

Bilindiği gibi 17 Aralık yolsuzluk skandalının ardından AKP, kendini bu skandaldan aklama operasyonunun bir parçası olarak yolsuzluk dosyalarını ortaya çıkaranlarla darbecileri yargılayanların aynı “paralel” ekip olduğunu ve geçmişte orduya kumpas kuranların bugün de kendilerine kumpas kurduğunu söylemişti. Bunun üzerine Ergenekon, Balyoz gibi kamuoyunda “darbe davaları” olarak bilinen davaların tüm sanıkları tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılmış ve davalar sil baştan yeniden görülmeye başlanmıştı.

Yıldız Önen

Yeni bir kampanya kuruldu, adı “Barışa bak”. Ne kadar benzer bir isim, Küresel BAK’ı da andırıyor Küresel BAK’ın girişimiyle düzenlenen Barışarock festivallerini de.

İsim önemli değil. Memlekette her türlü barış girişimi önemlidir, barışa omuz vermek için atılan her adım anlamlıdır.

Ama “Barışa bak” kampanyasında bir terslik var. Bu terslik, kampanyanın metninin Kürt sorununun kökenini kavramadaki hatalarından kaynaklanıyor.

Kobanê sınırında nöbet tutarken TSK tarafından vurularak öldürülen Kader Ortakaya’nın katledilmesini protesto eylemi ırkçılar tarafından hedef alındı.

8 Kasım’da Balıkesir’de HDP’liler, Yeşilli Meydanı’nda basın açıklaması yapmak için toplanıp, Kobanê’de hayatını kaybedenler için saygı duruşunda bulundu. Grup adına yapılan basın açıklamasında, IŞİD vahşetinin 53’üncü gününde saldırılara dikkat çekilerek, sınırda sanatçıların oluşturduğu insan zincirine yapılan saldırı kınandı. Kobanê sınırında nöbet tutan Marmara Üniversitesi öğrencisi Kader Ortakaya’nın katledilmesi kınandı.

Basın açıklamasının yapıldığı esnada faşist bir grup, “Burası Kuvay-i Milliye şehri, defolun” diye bağırarak HDP’lilere saldırmaya çalıştı. TSK tarafından göz göre göre işlenen bu cinayeti protesto edenlere bile ırkçı Saiklerle saldıran faşistler, haftanın ırkçısı olmaya hak kazandı.

Onur Devrim Üçbaş

İspanyol El Pais gazetesinin yaptığı anketten radikal sol parti Podemos %27,7 ile birinci parti olarak çıktı. Bu yılın Ocak ayında kurulan parti 25 Mayıs’ta yapılan Avrupa Birliği Parlamentosu seçimlerinde oyların %8’ini almıştı.

Podemos 15 Mayıs 2011’de başlayan İndignados (Öfkeliler) hareketinin bir sonucu olarak ortaya çıktı. Küresel ekonomik krizin en çok etkilediği, gençlerin yarısının işsiz olduğu İspanya’da hem merkez sağ PP, hem de merkez sol PSOE hükümetlerinin kemer sıkma politikalarını uygulaması partilere olan karşıtlığın öne çıktığı büyük kitlesel hareketlerin doğmasına neden oldu. Yakın zamanda patlak veren yolsuzluk skandalları da merkez partileri olumsuz etkiledi. Her yıl yüz bin kişinin evinden çıkmak zorunda kaldığı ülkede önemli bir işgal hareketi gelişti. Podemos bu hareketlerin partisi olarak ortaya çıktı.

Arife Köse

Ekim ayı başlarında Kobanê’nin öncelikleri olmadığını söyleyen ABD ilerleyen günlerde PYD’ye silah verdiklerini açıkladı. Hatta koalisyon güçlerinin komuta merkezinde Kobanê’deki direnişçilerden bir kişi bulunduğu söylendi. Yani ABD Kobanê’deki direnişe açık destek verdi. Peki neden ABD Kobanê’deki direnişi destekliyor?

Belçika’da hükümetin kemer sıkma önlemlerine karşı yüz bin işçi sokağa çıktı. Sağcı partilerin oluşturduğu koalisyon hükümeti maaşların enflasyona endekslenmesinden vazgeçmeyi, emeklilik yaşını 65’ten 67’ye çıkarmayı ve kamu hizmetlerinde kesintiye gitmeyi planlıyor.

Hükümet krizin bedelini işçilere ödetmeye çalışırken, küresel pazarda daha iyi rekabet edebilmek için sermaye üzerindeki vergilerin hafifletilmesini savunuyor. Sendikaların bu politikalara karşı 6 Kasım’da yaptığı yürüyüş Belçika’da 2.Dünya Savaşı’ndan sonra gerçekleşen en büyük işçi gösterilerinden biri oldu. Yürüyüşün sonunda polisin göstericilere göz yaşartıcı gaz ve tazyikli su ile saldırması sonucunda 14 gösterici yaralanırken, 30 kişi de gözaltına alındı. Yapılan yürüyüş sendikaların bir aylık eylem programının ilk ayağını oluşturuyor.

• Yunanistan’da eğitimin özelleştirilmesine, öğretmenlerin işten atılmasına, sınav sisteminin değiştirilip, öğrenci derneklerinin etkisizleştirilmesine karşı çıkan öğrenciler 500 okulu işgal etti.

• Meksika’da hükümetin ayrımcı eğitim politikalarını protesto etmeye giderken polis tarafından gözaltına alınan ve bir Aydan fazla süredir kendilerinden haber alınamayan 43 öğrencinin polis tarafından mafyaya teslim edildiği ve öldürüldüğü ortaya çıktı.

İstanbul Bilgi Üniversitesi Sosyoloji Bölümü araştırma görevlisi ve haftalık Agos gazetesi yazarı Ohannes Kılıçdağı ile Ermeni soykırımının 100. yılı, Kürt sorunu ve AKP’ye karşı muhalefet hakkında sohbet ettik.

Umut Mahir Özen, Allende’nin sol iktidarına yapılan darbeyi anlatıyor.

Şili’de 1970 yılında yapılan seçimleri Halk Cephesi’nin %36’lık bir oy oranıyla kazanması, işçi sınıfı açısından önemli bir dönüm noktası oldu. Şili deneyimi günümüzde de can alıcı bir tartışmaya cevap veriyor: Hükümetler parlamento aracılığıyla sosyalizmi kurabilir mi?

Yırca’ya giden KEG aktivisti Anıl Yüksel köylülerin isyanını anlatıyor.

Soma’nın 150 haneli Yırca köyü önceden tütün yetiştirilen bir köymüş. Ama termik santraller yapıldığından beri tütün tarlaları bir bir yok olmuş. Kalan tarlalardan ürettiklerini de satamaz olmuşlar. Bunun bölgede bir alternatifi var, o da zeytin tarımı. Artık neredeyse tek geçim kaynağı zeytin olan Yırcalılar ise, Eylül ayından beri zeytinliklerini kaybetmemek için mücadele veriyorlar. Danıştay ise santral için yürütmeyi durdurma kararını tam 6.000 zeytin ağacı kesildikten sonra verdi.

• DİSK Birleşik Metal İş Sendikası ile patron örgütü MESS arasında görüşmeleri süren, 2014-2016 arasını kapsamakta olan Toplu İş Sözleşmesi görüşmeleri uyuşmazlık ile sonuçlandı. Uyuşmazlığın ardından işkolunda grev ihtimali doğdu.

• Can güvenliği için greve çıkan ve işten atılan 26 Enerji-Sen üyesi işçi, 85 gündür süren direnişlerini Avcılar BEDAŞ önüne taşıdı.

• Kalpaklı Belediyesi’nde çalışırken sözleşmeleri yenilenmeyerek işten atılan işçilerin belediye önündeki direnişi 40 günü geçti.

Faruk Sevim

Hak-İş’e bağlı Öz Gıda-İş’in örgütlü olduğu Ülker fabrikasında DİSK/Gıda-İş’e üye oldukları için işten atılan 13 işçi, firmanın Topkapı fabrikası önünde direnişe geçti. İşçiler, Öz Gıda-İş’in, yaşadıkları sorunları görmezden geldiğini ve çözüm için harekete geçmediğini söylediler.

Sendikalar, işçilerin daha iyi ücret alabilmesi, iş güvenliği, işçi sağlığı, kreş hakkı, demokratik haklar vb. talepleri için çalışırlar, işçiler de bu hakları elde edebilmek için sendikalara üye olurlar. Ama Türkiye’de 2001 krizinden sonra, sendikalar işçi sınıfının çıkarlarını korumak yerine “ülke ekonomisi”ne zarar gelmesin mantığı ile mücadele alanlarını terk ettiler.

Volkan Akyıldırım

“İşçilerin vatanı yoktur. Zaten onların olmayan bir şeyin, alınması da mümkün değil.”

(Komünist Manifesto, Marx ve Engels)

1980’de askeri darbe ile hayata zorla geçirilen özelleştirme politikalarının ulaştığı nokta, piyasanın getirdiği verimlilik, kalite, iyi yaşam koşulları değil 19. yüzyıl işçi sınıfı çalışma koşulları. İşçi sınıfının o zaman kazandığı sekiz saatlik işgünü bugün Türkiye işçi sınıfının mücadele konusu.

Direnişteki Ülker işçilerinden Ercan Durak yazdı.

Sendikadan hiç memnun değildik. İş koşulları konusunda hiçbir çabası yoktu sendikamızın. Araştırdık, bizim çıkarlarımızı DİSK’in savunabileceğini düşündüğümüz için 9 işçi olarak sendikamızı değiştirdik.

Kadıköy’den yazan Kürşat Güngör Sağlam, kafe çalışanlarının grevini anlattı.Kadıköy’den yazan Kürşat Güngör Sağlam, kafe çalışanlarının grevini anlattı.

Kadıköy’de Alkım kitabevine bağlı Cafe Kafka’da çalışanlar ücretleri ödenmediği ve sigortalarının yapılmadığı gerekçesiyle iş bıraktı. Yaz aylarında ise Çeşme Kafe Pi çalışanı bir üniversite öğrencisi bahşiş çaldığı iddaasıyla önce sopayla, sopalar kırılınca da streç film rulosuyla hastanelik edildi. Bu olaylar şu an için en akılda kalıcı ve yeni olanları. Tabi medyaya da yansıyanları.

İklim Değişikliği ve Kuraklık, önsözünü Ömer Madra’nın yazdığı Ümit Şahin ve Levent Kurnaz’ın hazırladığı 36 sayfalık bir kitapçık. Temel madde döngülerinin işleyişini, bu döngülerde en ufak bir oynamanın küresel iklim değişikliğindeki rolünü, su döngüsünü, “Küresel Su Sorunu, Çoraklık, Çölleşme” benzeri kavramların anlamını ve kuraklığın uluslararası kurumlar tarafından nasıl tanımlandığını ele alıyor. Kitapçıkta, iklim değişikliğinin bilimsel temelleri, sonuçları ve bu değişimin önlenmesine ilişkin güncel- geçerli bilgiler içeren IPCC raporlarından 2007’de ve 2013’te yayınlanmış 4. ve 5. değerlendirme raporlarının kuraklık verilerinin bir bölümü de detaylarıyla önümüze seriliyor.

• KEG’in 1 Kasım’da İstanbul’da düzenlediği “New York’tan Paris’e iklim mücadelesi” başlıklı toplantıda, Ömer Madra ve Gökşen Şahin, New York’taki devasa gösteriden izlenimlerini aktardı. Aktivistler, 2015 sonunda Paris’te dünya liderlerinin buluşacağı zirveye nasıl bir kampanyayla hazırlanacaklarını tartıştı.

• Dünya Kobané günü ilan edilen 1 Kasım’da hükümetin yasak ve tehditlerine rağmen binlerce yurttaş Tünel Meydanı’nda bir araya geldi. DSİP üyelerinin de içinde bulunduğu kortej buradan Galatasaray Meydanı’na yürüyüş gerçekleştirdi.

• DSİP üyeleri, Hak-İş’e bağlı Öz Gıda-İş sendikasının yönetimine tepki duydukları için DİSK’e geçen ve işten atılan Ülker çikolata fabrikası işçilerini ziyaret etti.

Canan Şahin

Türkiye’de solun tedavüle soktuğu kimi terimler bir süreliğine moda olur. Yakın zamana kadar AKP’nin iktidarlaşma süreci için Cihan Tuğral’ın tespitinden yola çıkarak ‘pasif devrim’ denilirdi. Olabilir. Yeter ki anlamamıza yardımcı olsun. Bu kavramı AKP’nin düzenle bütünleşmesinin eleştirisi olarak kullananlar Gramsci’den referansla bu devrim biçiminin bir burjuva stratejisi olduğunu ve kitlelerin radikalliğinin, kendisi de radikal olan bir burjuva dönüşüm ve restorasyon sürecinde soğurulduğunu anlatıyorlardı. Bu kavramı sol literatürde sahip olduğu negatif kullanımının aksine AKP’nin eski düzenle hesaplaşmasının radikalliğine övgü olarak kullananlar da vardı.

Bilgi Üniversitesi çalışanı Mehmet Işık, sendikal mücadele deneyimlerini yazdı.

Bilgi’deki sendikalaşma süreci işçi sınıfımız ve onları örgütlemek amacında olan kurum ve kuruluşlar için birçok derslerle doludur. 2009 yılında başlayan sendikalaşma çalışmalarına büyük umutlarla başlamıştık. Akademisyenlerimiz, destek hizmetleri çalışanları ve sendikacılar büyük bir heyecanla bir an önce örgütlenmemizi tamamlayıp toplu sözleşmeye kavuşmak için çalışıyorduk. Ancak ne yazık ki istediğimiz sonuca ulaşamadık.

Fulya Oral

Isparta’da mevsimlik tarım işçilerini taşıyan midibüsün devrilmesi sonucu 15’i kadın 17 işçi yaşamını yitirdi.

Hayatını kaybedenlerden biri ise 15 yaşında harçlığını çıkarmak için annesiyle çalışmaya giden bir çocuk.

Türkiye nüfusunun %25’i tarım işçisi, çoğunluğu kadın ve hiçbir iş güvenlikleri, sosyal güvenceleri olmadan çalışıyorlar. Sadece yaz aylarında iş bulan, günlük 20-30 TL’ye çalışan işçiler 12 ay boyunca ayda 265 TL prim ödeme şartıyla sigortalı sayılıyorlar. Devlet sigortalanmalarını sağlamadığı gibi işçileri borçlandırıyor.

Dijital sayı 27 - 11 Mayıs 2021 (pdf)

Dijital sayı 26 - 27 Nisan 2021 (pdf)

Dijital sayı 25 - 6 Nisan 2021 (pdf)

Dijital sayı 24 - 23 Mart 2021 (pdf)

Dijital sayı 23 - 16 Mart 2021 (pdf)

Abone olun

Dostlarımız

Marksist.org

Marksizm 2013

dsip
















Su Hakkı Kampanyası